Kadıköy Moda, İstanbul’un en canlı ve çok kültürlü semtlerinden biri. Tarihi binaları, sanat galerileri ve her köşesinde filizlenen hikâyeleriyle bu semt, farklı yaşamların buluşma noktası. Moda’da bir akşamüstü, çay bahçelerinden yükselen kahkahalar, sokak müzisyenlerinin ezgileri ve dost sohbetlerinin sıcaklığı birbirine karışır.
Bu semtin sakinlerinden biri de Asude. Yıllardır Moda’da yaşayan Asude, mahallenin sevilen simalarından. Giyimiyle, neşesiyle ve insanlara dokunan samimiyetiyle tanınıyor. Onu çoğu zaman Moda Sahil’de bir bankta kitap okurken ya da mahallenin küçük bir kafesinde dostlarıyla derin sohbetlere dalmış halde görebilirsiniz.
Bir cumartesi öğleni, Moda Parkı’nın gölgeliklerinde Asude ile karşılaştığımızda, “Hoşbeş”imiz başladı. Hayata dair küçük mutluluklardan, Kadıköy’ün değişen dokusuna kadar uzanan bu sohbet, aslında semtin ruhunu anlatıyordu:
“Moda, insanın kendini özgür hissedebildiği bir yer,” diyor Asude gülümseyerek. “Burada herkes birbirinin farklılığını kabul eder. Bazen bir çiçekçi tezgâhındaki gülümseme, bazen de sahilde yürüyen bir yabancının ‘Günaydın’ demesi… İşte bu samimiyet, buranın sihri.”
Sohbetimiz ilerledikçe, Kadıköy’ün geçmişine de dalıyoruz. Asude, “Eskiden bu sokaklar daha sakindi, ama şimdi gençlerle, sanatçılarla dolu. Değişim kaçınılmaz, önemli olan bu değişim içinde insanı unutmamak,” diye ekliyor.
Moda’nın ikonik çay bahçelerinden birinde, martı sesleri ve demli çay kokusu eşliğinde buluşuyoruz konuğumuzla: Caner Öztürk, 35 yaşında, sokak müzisyeni ve Moda’nın “ruhunu en iyi bilenlerden” biri. Yıllardır bu semtte yaşayan, sokak performanslarıyla insanlara dokunan Caner’le Kadıköy’ün değişen yüzünü, sanatın gücünü ve mahalle kültürünü konuştuk.
Ada: Caner, senin için Moda ne ifade ediyor?
Caner: Moda, bir nevi “kaos içinde huzur”… Sahilde koşuşan köpekler, çocuklu aileler, sabahın erken saatinde yoga yapanlar, akşamüstü şiir okuyanlar… Burada herkes kendi ritmini buluyor. Benim için ise bir ilham kaynağı. Sokakta çaldığım her nota, bu çeşitliliğin yansıması.
Ada: Sokak sanatçılığı bu semtte nasıl karşılanıyor?
Caner: (Gülümseyerek) Moda, sanata aç bir semt. İnsanlar bir enstrüman sesi duyduğunda durup dinliyor, bazen eşlik ediyor. Geçen hafta, 70’lik bir teyze darbuka çalmaya başladı yanımda! İşte bu samimiyet, başka yerde yok.
Ada: Peki, son yıllardaki değişimi nasıl yorumluyorsun?
Caner: Elbet değişiyor… Cafeler çoğaldı, fiyatlar arttı, ama ruh hâlâ diri. Önemli olan, burayı “Moda” yapan o aidiyet duygusunu kaybetmemek. Mesela, bak şu karşıdaki fırın… 40 yıldır aynı aile işletiyor. Her sabah taze simit kokusuyla uyanmak, işte o değişmeyen detay!
Ada: Peki ya insan ilişkileri?
Caner: Burada komşuluklar bile farklı. Kimse kimseye karışmaz, ama ihtiyaç anında kapıyı ilk çalan da yine Modalı olur. Bir kere, hastalandığımda marketçi Ahmet Abi üç gün boyunca çorba getirdi. “Canın çekmiştir,” dedi. Bu samimiyet, betonlaşmaya yenilmedi henüz.
Ada: Son olarak, Moda’ya ilk kez geleceklere ne söylemek istersin?
Caner: Kendinizi akışa bırakın. Bir kafenin önündeki sandalyeye oturup etrafı izleyin. O anlarsınız Moda’yı… Belki bir kedi sizinle muhabbet eder, belki bir çocuk size gülümser. Burası hayatın tam orta yeri.